Quantcast
Channel: Damy's Kitchen
Viewing all articles
Browse latest Browse all 213

"SAHİL KASABASINA YERLEŞME" HAYALİNİN DİĞER YÜZÜ

$
0
0

Bu yazıyı -kendi hislerimi bir kenara koyarak- tamamen İstanbul'dan buraya geldiğimden beri edindiğim 5 aylık tecrübemle ve şahit olduğum hayat hikayelerine bağlı olarak, beni ve yaşamımı ilgiyle takip eden ve özellikle böyle bir hayatın hayalini kuranlarınız için objektif olarak yazmaya karar verdim. Çünkü "hayaller" ve "hayatlar" tam olarak burada devreye giriyor. Hayalini kurduğunuz şey gerçekten hayaliniz mi? Yoksa siz aslında hayalini kurduğunuz hayatın insanı değil misiniz? Evet, bazen hayallerimizde de yanılabiliriz ve buna dair yapacağınız içsel keşifte ufacık bir katkım dahi olacaksa ne mutlu bana.




Çoğunluk mevcut hayatından yana mutlu değil ve başka bir hayat mümkün mü sorusu zihinleri kemiriyor. Bu çoğunluğun büyük kısmı sadece şikayet etmekle yetiniyor ve kafasını, alışkanlıklarının ve kaosun içinden çıkarmaya korkuyor, o "konfor alanı"nın içinde kalmak daha kolay geliyor. Aynı çoğunluğun bir kısmı, kırsala göç edenlerin pozitif hikayelerinden cesaret alarak adımını atıp kafasını başka bir hayata uzatıyor fakat kendisini çok iyi tartmadan gerçekleştirdiği için geri dönüş kaçınılmaz oluyor. Bu çoğunluktan geriye kalan küçük kısım ise çok yönlü ve detaylıca düşünüp, araştırıp, zeminini hazırlayarak hayalini kurduğu göçü gerçekleştiriyor ve sonuç olarak bundan yana her gün şükür duyuyor. Şöyle genellemem gerekirse, şehirlerden köylere kasabalara göç edip mutlu olan kadar olmayan da var. Bunun sebeplerine konu konu değinmek istiyorum şimdi.



Öncelikle göç etmeden evvel iş konusunda netlik kazanmak çok önemli. "Biz bu yola hele bir koyulalım da, illa ki bir şey çıkar, aç kalacak değiliz" gibi kaderci düşünmek ne yazık ki hüsranı da beraberinde getirebilir. Buralarda iş imkanı sınırlı ve düzen biraz farklı işliyor. İşi bilgisayarının onunla geldiği her yer olanlar, kira geliri olanlar, hobisini işi haline getirenler, buralara gelme hayalini somutlaştırmanın akabinde araştırmalar yapıp yaşayacağı yerin eksiklerini saptadıktan sonra o alanda bir iş geliştirerek uzmanlık kazananları nispeten biraz daha şanslı sayabiliriz fakat onun haricinde bir altın bileziğe sahip olup buralarda barınamamak da mümkün.


O herkesin kurduğu "Bir cafe, pansiyon açarım güzel güzel geçiniriz" hayalini de derinliklerine kadar araştırmak gerekiyor. Mesela benim gözlemlediğim kadarı ile dilediğiniz dükkanları paranız cebinizde hazır olsa dahi gönlünüzce tutabilmeniz her zaman mümkün olmuyor. Buraların mal mülk sahibi insanları dışarıdan gelip yerleşenlerden çok önceliği yerlisine ve eşe dosta, tanıdığın tanıdığına veriyor. Onun haricinde turistik ve yazın çok kalabalık sayılabilecek yerlerde dükkan tutabilmek için birikiminizin sağlam olması gerekiyor, kiralar çoğunlukla uçmuş gidiyor. (Gözü daima dükkanların üzerinde, gönlünde kendi küçücük yerini açmak olan birisi olarak söylüyorum :) )

Büyük maddi beklenti ve hırslarla küçük bir hayat kurmak durumu ise ne yazık ki çelişiyor. Şehirli hırslarından ve alışkanlıklarından yeterince arınmadan buralara göç edenlerin arkasına dahi bakmadan geri döndüğünü çok duyar oldum...


Burada hayat çok yavaş işliyor. İş yaptırmak söz konusu olduğunda da hep aynı yavaşlığı hissediyorsunuz. Örneğin, marangoza yaptırmak istediğiniz o masa asla sizin belirlediğiniz zamanda bitmiyor, onun dilediği vakti bekliyor. Şehirlerde kolaylıkla takındığımız "giderli" ve şikayetçi tavır ise kimseye sökmüyor, beğenmiyorsan her kime istersen ona gitmen gerektiği konusunda yönlendiriveriyorlar seni. :)

Şehirde yaşamanın bir nimeti de kuşkusuz sağlık konusu. Sağlıkta imkan arttıkça insanın kafası daha rahat oluyor ve buralarda yok diyemem fakat kısıtlı olduğu bir gerçek. Eksikliğini ise gündelik yaşamınızda hissetmeseniz de hastalık durumlarında muhakkak hissediyorsunuz. Buraya yerleştiğimden beri hem kendimle alakalı hem de patili çocuklarımdan yana birkaç sıkıntılı süreç atlattık ve o süreçlerde İstanbul'un adı mutlaka geçti. Bunu kabullenerek ve her an şehir imkanlarına ihtiyaç duyabileceğinizi göze alarak hareket etmek gerekiyor.

Göç etmeyi düşünen çocuklu ailelerin ise kafasında çözümlenmeyi bekleyen konulardan bir diğeri eğitim oluyor. Enine boyuna düşünüp onlar için en iyisi olsun diye çabalayan anne-baba için bunun ne demek olduğunu çocuğum olmasa da anlayabiliyorum. Gözlemlerim doğrultusunda çocukların köy okullarında daha mutlu büyüdüğünü söyleyebilirim fakat belli bir yaşa geldiğinde de farklı imkanlar sunmak istendiğinde elbette hayata ona göre yeniden yön vermek gerekebilir. Burada bir öğretmen tanıdım köy okulunda çalışan, çocuklar arasındaki en büyük sıkıntının büyük şehirlerden göç eden ebeveynlerden dolayı kaynaklandığını anlattı. "Şehirli zihniyetlerini ve orada gördüklerini buraya taşıyıp adapte etmeye çalışıyorlar ve bununla başa çıkmakta hem biz çok zorlanıyoruz, hem onlar" dedi. Dolayısıyla burada ebeveynlere de sanki biraz sorumluluk düşüyor.



Şu kaçınılmaz bir gerçek ki; şehirlerde çok daha sosyal ve insanlarla içiçe bir hayat sürüyoruz. Buralara gelince kendinize dönüş, eğer eşinizle, sevgilinizle veya her kimle yaşıyorsanız onunla içiçelik kaçınılmaz oluyor dolayısıyla birlikte böyle bir hayatı paylaşacağınız kişiyle olan ilişki bağınız çok önemli. Sağlam olmayan bir temeli var ise küçük bir elektrik kesintisi dahi günler boyunca süren bir kavganın sebebi olabilir. :) Elektrik kesintisi demişken; evet buralarda yağmur yağdığında genellikle elektrikler kesilir, tv bozulur, camdan dışarıya kafanızı uzattığınızda sadece karanlığı görürsünüz, soba ile ısınmıyorsanız elektrikler gelene dek üşümek de kaçınılmazdır. Soba ne kadar da romantiktir, üzerinde patates, kestane pişirmenin tadı anlata anlata bitmez fakat çoğunlukla evinde kullananlardan "davulun sesi uzaktan hoş geliyor, hele bir de onun isiyle pisliğiyle uğraş bakalım romantik bulacak mısın, en iyi soba arkadaşımın sobasıdır" yorumunu az duymadım. :)
 
"Küçük yerin dedikodusu çoktur ve mesafeni koruyamazsan insanlar her konuda kendilerinde söz hakkı bularak hayatının içine burunlarını sokabilirler." Göç etme fikrine kapıldığımdan ve dile getirmeye başladığımdan beri bu hayatı benden önce seçip yaşayan herkesten aldığım yegane uyarı. Gözlemlerim şimdilik bunu doğrular nitelikte. Dedikodu gerçekten çok fazla. Yavaş, sakin ve azınlıkta bir hayat sürüldüğünden dolayı herkesin algısı bir diğerine sonuna kadar açık vaziyette. Çok komik bir anım var mesela, ilk geldiğim günlerde "acaba buralardan birkaç günlüğüne uzaklaşmam gerekirse güvenilir kime emanet edebilirim benim çocukları" diye sesli düşünüp, birkaç kişiyle paylaşmıştım. Sonra çok alakasız ve hiç tanımadığım birisinden "kedilerine yatılı bakıcı arıyor" diye adımın çıktığını öğrendim. :) Bu ufacık bir örnek, taşındığınız andan itibaren, iletişimde ve etkileşimde bulundukça istemeden de olsa kapılarınızı ardına kadar açtığınızı ve buna yönelik takınacağınız tavrın önemini asla azımsamayın. Her yerde olduğu gibi buralarda da güzel düşünceli ve kötü düşünceli insanlar var; şehre göre tek farklılık ise buraların daha küçük ve daha konsantre olması.

Sinema, tiyatro, konserler gibi sosyal ve kültürel etkinliklere uzaksınız. Alışveriş tutkunuysanız, alışkın olduğunuz çoğu mağazaya da aynı şekilde. Güzel bir kitapçı gezmek bile özlenen "lüks"lerden bir tanesi. Yaşadığım yerin yarım saat uzaklığındaki sinemada filmlerin büyük kısmının sadece dublajlı olarak gösterildiğini öğrendiğimde yaşadığım şoku anımsıyorum da... Sinemaya benim için bir veda niteliğindeydi. :)

Yaz aylarında tatil amaçlı gelip de aşık olup, "ahh keşke burada yaşasak" dediğiniz yerleri bir de kış vakitlerinde ziyaret etmeyi deneyin. Issızlık, "burası orası olamaz" dedirtecek kadar yoğun hissettirir kendisini. Sokaklarında in ve cin top oynarken siz sadece kendi adımlarınızı, birkaç esnaf sohbetini, rüzgarı ve sokaktaki hayvanların seslerini duyarsınız. Gittiğiniz rengarenk restoran ve dükkanların hepsi çoktan kepenk indirmiş; yükselen leziz kokular yerini soba kokusuna bırakmıştır. Ve işte yaz mevsimi haricinde yaşayacağınız hayat budur. Günlerce süren fırtına ve yağmur, içinize ve ne yapsanız tam anlamıyla o kaloriferli eviniz gibi ısıtamadığınız evinize işler...

Yazdıklarımın fazlası değil fakat eksiği olduğuna eminim. En az kendi hissettiklerimden emin olduğum kadar. Dezavantaj olarak sıraladığım hiçbir şey benim için böyle bir hayatın içinde önem teşkil etmiyor. Neden mi?

Tiyatrolara gidemiyorum belki ama doğanın en güzel gösterimlerini en önden seyrediyorum. Sevdiğim mağazalar burada olmasa ne olur, ben tam tersi kıyafetlerimi yarı yarıya azalttım ve alışverişi neredeyse tamamen bıraktım; ona rağmen hayatımın sonuna kadar bana yetecek giysim var. "Az daha çoktur!" Kışı çok soğuk bir evde geçirsem ne olacak ki; kat kat giyinmek, en sevdiklerimle sarmaş dolaş oturmak, ertesi gün kendisini affettirircesine açan güneşle ısınmak gibi yöntemlerim var. Elektriklerin sürekliliği bir yağmura bağlı olsa ne fark eder, her an yakılmayı bekleyen bir mumum var elimin altında, kitap okumak için bahane yaratmaya da ihtiyaç duyuyor insan günümüz teknoloji dünyasında. Yani kısacası; ben bu yavaş hayatı, dingin ruhu, doğanın bize sunduğu her hali sorgusuzca kabul ettim. Ve bu hale bürünmek için öncesinde 3 yıl boyunca kendimi dinledim... "Tamamım, ben tam olarak buyum ve hazırım" dediğim an adımımı attım. Şimdi kış, yerini bahara bıraktı ve ben o korkulan kışı o kadar sevdim ki yazın hengamesinden çok korkuyorum... :)

Özet olarak; "Ege'de bir sahil kasabasına yerleşmek" hayali güzel ve romantik bir hayal. Ama bu hayali kurmadan önce kendinizle tekrar tanışın ve sorun; "İstediğim gerçekten bu mu?" Cevabı evet ise, kışın ziyaret edin hayalini kurduğunuz yerleri, konaklayın bir süre. Gecesini, gündüzünü görün, halkıyla ve esnafıyla sohbet edin, karış karış gezin sokaklarını. Sonra kıyaslayın mevcut hayatınızla ve tekrar sorun kendinize "Vazgeçebilir miyim mevcut hayatımdan bunlar için?" Cevap hala evet ise, yapın planınızı aceleye mahal vermeden, sindire sindire, bu yeni fikre alışa alışa. Sonrasında ise yolunuz açık, ferah ve aydınlık olsun!


Viewing all articles
Browse latest Browse all 213

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue